Archive for December, 2010

>kocaman çocuk

Posted: December 20, 2010 in Uncategorized

>sen bende neleri öpüyorsun bir bilsen
herkesin perde perde çekildiği bir akşam
siyah bir su gibi yollara akan yalnızlığı öpüyorsun
ağzında eriklerin aceleci tadı
elleri bulut, gözleri ot bürümüş ekin tarlası
bir çocuğun düşlerine inen tokadı öpüyorsun.
yağmur her zaman gökkuşağını getirmiyor
aralık kapılarda bekleyişin çarpıntısı
bir kadının eksildikçe ömrüme eklenen
uzun gecelerini, solgun gövdesini öpüyorsun.
uzak dağ köylerine vuran ay ışığı
kerpiçlerden saraylar kuruyor yoksulluğa
ne suların ibrişimi ne gökyüzü ne rüzgâr
sen bende gittikçe kararan bir halkı öpüyorsun.

sakarya caddesi’nde sarhoşlar
rakıyla buğulanmış kaldırımlarına gecenin
yüksek sesle bir şeyler çiziyorlar.
yalnızlık her koşulda bir sığınak bulur, diyorum
uzanıp dudağımdaki titremeyi öpüyorsun.
örseler acıyla düştüğü yeri
susarak büyüyen adamların sevgisi.
ağzında pas tadıyla bir inceliği söylemek
bir gülünç içtenliktir, gecikmiş ve ezik
sen bende yanlış bir ömrün tortusunu öpüyorsun.
insanın zamana karşı biricik şansıdır aşk
onca kapı onca duvar içinde bulur aynasını.
sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
yıldızlarla yedirenk gökyüzünü öpüyorsun.

sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
bir solgunluktan doğan kocaman bir çocuğu öpüyorsun…


ş.erbaş

>kestane kebap acele cevap

Posted: December 12, 2010 in Uncategorized

>ne zaman başım sıkışsa, fena halde ağrı yapıyor. saçlarımın ucunda, parmaklarımın ucunda hissediyorum.


ve ne zaman yeniden başlamayı göze alsam bir şeye, üzerime çöken ağrıya çayla pansuman yapıyorum. çay her şeye iyi geliyor.

uzatmaları sevmiyorum maçlarda, sanki 90 dakika hiçe sayılıyor. golü atan kahraman oluyor. maç uzatılmasın skor hemen belli olsun istiyorum.

yapmam gereken çok şey olunca hiçbirini yapamıyorum. deli gibi yazmak geliyor içimden. işte böyle şeyler yazıyorum. kahvesi yıkanınca bile geçmeyen fincanımı mesela. ondan bile ayrılamıyorum. ama red kit e özeniyorum atını sürerken.

galiba aşık oldum. ama kime bilemiyorum. insan aynı anda birkaç kişiyi sevebiliyormuş. ben de bunu seviyorum aslında.

hayatı anlamsız bile bulmuyorum artık. sanırım post ergenliğim bile bitti. hangi evresindeyim yaşamın, freud diye bir şey yok. olsa da biz bilemeyiz.

sabaha kadar ertesi gün akşam beşte nerede olacağımı düşünüyorum. akşam beşler önemlidir. kampüs basılır falan netekim.

duyunca unutmam gerekenleri listeleyeceğim bundan sonra:

1. yemekte ne var? senin sevdiğini tatmam gereken yemek. ismi lazım değil. yürürken konuşuruz. neden bu kadar iyiyiz birbirimize?

2. 2006’da kahverengi ceket giymiştim bir gün. önemli bir toplantıya gitmiştik. üçümüz sarışındık ama sadece birimiz izmirliydi. o kişi ben değildim. izmir’i bilmem. kahverengini de sevmem. kahveyi severim yalnız. yanında miles davis.

“Çünkü bu kahverengi akşam saatlerinde
Her şeyi en soğuk ölçülere vuruyoruz”

3. tesadüflere inanalım mı? bütün cümleler sana akıyor serbes bir akşamüstü. sen 89. dakikada giriyorsun maça. ilk çeyrek oynandı. bu defa uzatmaları seveceğim galiba.

acele tepki servisi:

“Sen gülünce ben de hemen gülüyorum. Sen ağlayınca ben de hemen bir sigara yakıyorum. Sen pazara çıkınca ben de en azından balkona çıkıyorum. Sen bir şey sorunca biraz düşünüp cevap veriyorum ama çoğu zaman yine yanlış oluyor, kimi zamansa susarak boş bırakıyorum o soruyu. Sen tartışmak isteyince bildiğim her şeyi unutuyorum. Sen unuttun mu deyince zaten bildiğim bir şeyi tekrar hatırlıyorum. Senin varlığın bana yapılmış enteresan bir şaka sanki. Aslında ben hâlâ bu şakaya nasıl karşılık vermem gerektiğini arıyorum.” (e.s.)

>gel birer çocuk olalım

Posted: December 11, 2010 in Uncategorized

>

>olur ya

Posted: December 11, 2010 in Uncategorized

>her gün eve gelip aynı duvara baktığımda gördüğüm şey ne ki? suretinin yansıması ikimizin çocukluğunun. korktuğumuz ne varsa oradaki masumiyete sığındığımız.

saatim durmuş hep o duvarda. müdahale etmediğim bir zaman. ne içinde olduğum ne de dışında.
olur ya.. orada olduğumuz an… zamanın ve mekanın dışında..
bilmiyorum ki kimden istiyorum bunu? zamanımı çocuk kılacak o ilk bakıştan. bekliyorum an be an. dokununca kıyamet kopacak biliyorum ama zamanı durdurdum diyorum. şeytan mı?
kafam karışık, çok çabuk geçiyor akrep yelkovanı. çok çabuk geçiyor kar yağmuru…
çok çabuk geçiyor cebeci kızılay hattı…
çok çabuk geçiyor sabaha karşı mektuplar…
olur ya geçmediğinde zaman. bil ki yan yanayız.