Archive for September, 2010

>




“sahibinin en mahrem dostu olan, bileğinde nabzının atışına arkadaşlık eden, göğsünün üstünde bütün heyecanlarını paylaşan,yahut masasının üstünde gün dediğimiz zaman bütününü onunla beraber olup bittisiyle yaşayan saat ister istemez sahibine temessül eder, onun gibi yaşamağa ve düşünmeye alışır..”


ahmed hamdi tanpınar/ saatleri ayarlama enstitüsü
Advertisement

>ekinoks

Posted: September 25, 2010 in Uncategorized

>yazı orda geçirdik kışa gerek kalmadı
safça acemice şarkılar söylendi oyunlar oynandı
sözde sevinçler haline getirildi yıllanmış hüzünler
aşklar unutuldu ve bazılarına yeniden başlandı

“insan yaşlandıkça kurtulur demiş birisi
korkudan belki yılgınlıktan ve başka bir şeylerden

oysa yaşlandıkça bulunur mavinin en iyisi
akasya çürür tren hızlanır eller ufalır gibi
kim yitirir sözgelimi bir başkasının bulduğunu
evet kim yitirir kim bulur
herhangi bir akşam alacası değil ki bu


t.uyar

şimdi ey kış diyorum seni de orada geçirseydik
kim düşünecekti bir kumsalda
sabahın tanıksız kendi kendine olduğunu

“oysa” diyordu birisi
“sabah yeniden hatırlamadır yaşamayı”
bana kalırsa “oysa” diyenlerden hep korkmalı
“oysa ölüm var” da diyebilir aynı kişi

oysa ölüm yakın olmamalı
süzgün ve uzun şeylerden de korkmalı bana kalırsa
uzun süren devrimlerden süzgün aşklardan
ve bunlara benzeyen başka şeylerden
akasya hemen çürümeli tren birden hızlanmalı
şimdi ey kış diyorum
ne kadar sürersen sür
yaz güzeldi ve sapsarıydı
herkes doydu ve eğlendi oyunlar oynandı
oteller ve sokaklar da sapsarıydı
kimler ne konuştu ne yitirdi ne kazandı

ama bir şey vardı eksilen ya da çoğalan
kumun altında mı denizin üstünde mi masallar da mı

“dünya bir sancıdır” diyor birisi
“belki bir sancı”

ne bırakmışım orda sahi
mor gibi soylu bir şey mi
bir eziklik mi yoksa

herkes ne kadar da mutluydu “oysa”

ne bıraktıysam o kadar kaldı orda.


>her yalnızlık biraz ihtilal

Posted: September 24, 2010 in Uncategorized

>duydum ki çare denilen şey; hani o içimizdeki dert. yani tersten biraz. dertten çare üretmek. kayda değer bir dert ise elbette ki. nasıl mı? bir aşk misal, öylesine yahut bir gaye ile kayda geçmiş olabilir. öylesine olunca öylesine bir aşk olur. ama sözel ifadesi yani şiir hali derdin çaresi olur, af edersiniz sadece ruhun çaresi olur. aşkın çaresi yoktur.

aşktan söz açmaya başladım yine. yoksa yine mi… yok yok. inkar aslında itiraf da olabilir.
birisini, birilerine tercih etme zorunluluğu oluyor ilişki, aşk ise hepsine kendini.. çok bencilce değil mi?
hep seninle olunsun, ilgilenilsin falan.. yok ya!!
aslında anladım ki, çoktan öyle, benim iletişim yolum yazınsal.. yani yan yana gelince sus pus oluyorum arkadaş.. yaa öyle işte.
büyük şeyler değil ama, öyle olsun isterdim.. öylesine..
her şey yalnızlıktan..her şey yazılanlardan..içimdeki ihtilalden..

>çocuk

Posted: September 19, 2010 in Uncategorized

>

“artık çocuk değiliz, susarak da bir şeyler diyebiliriz ” h.h.k



ben konuştum onlarla, çocuk değilim dedim. söylediklerimi ciddiye alın dedim. aşık oldular, söz verdiler. sözlerinden caydılar. canım çok yandı. dizimin kanaması gibi değildi. çocuk değildim ya ondan. paramparça oldum.
konuşamadım, sustum.
çocuk kalıyor bir yanım demiştim. aldanmayın büyük sözlerime demiştim. benim çocukluğum güzeldi, vazgeçemiyorum ondan demiştim.
büyümen lazım dediler, konuşman lazım, öpmen lazım, dediler de dediler…
aşık oldum sustum
terk edildim sustum
ölüm dedilersustum
terk ettimsustum
çocukluk işte..
.

>manifesto’nun coğrafyası

Posted: September 12, 2010 in Uncategorized

>dostlarım,

oradan oraya savrulurken mekan üzerine çalışmanın, bir şeyler yazmanın telaşı içerisindeyim. Üstelik “bilimsel” anlamda mekanı terk ederken…
kararsız biri olarak; çalışacağı alana karar veremeyen kararsız “bilim insanı” olma yolunda ikinci adımımı atmış bulunmaktayım. bundan sonrası, işte bundan sonrası sıkıntı…eğer beceremezsem “üçüncü adım” bambaşka bir mecraya yol alacak… planlar yapıldı yine yani! bakalım hedefe ne kadar yaklaşacağız… hani hedefin yüzde onunu tutturmak başarıymış ya…
yine de yeni bir şeyler yapıyor olmanın heyecanı var.. ah şu heyecanlarım! kaybettiklerimi bulma yolunda seyyahlığım gibi…olmayanı var etme, olanı yok etme gerginliğim….
dedim ya yoldayız, hep “belki” diye mevlayı bulma faslında birilerine şans veriyor, birilerinden şans dileniyoruz işte.. esas heyecanı sırlarda kağıtlara gömüp, rasyonelliği zorluyoruz çoğu zaman.. ya tutarsa dediği gibi hocanın!
ama yok rasyonellik bize göre değil be şairim… illa şiir, illa şiir!
tutmuyor ya neyse; yüreğimiz git dedi. rasyonel olanı değil yine en zor olanları zorlamaya başladı bile… oysa biliyorum ki, gücüm yetmez olmayacak olana.. olsun, denedin yenildin… dene yenil.. backett’a selamla..
coğrafya dedik, manifesto dedik dallanıp budaklandı.
biz de manifestomuzun coğrafyasını şimdilik sanal belledik.
sıkıldım..
n. bu arada küresel olarak gerçekten ısınmışız, bu ne eylül, bu ne sonbahar, bu ne güneş?!

>http://www.videolog.tv/ajax/codigoPlayer.php?id_video=404921&relacionados=S&default=S&lang=PT_BR&cor_fundo=FFFFFF&cor_titulo=777777&hd=S&swf=1&width=500&height=375

>sınır

Posted: September 2, 2010 in Uncategorized

>
sınırlar
her zaman,
her an,
yakından,
uzaktan
birbirlerine bakışırlar,
durmadan birbirlerine
kendilerini taşırlar.

birindeki nöbetçi
öbüründekine bekçidir.
her ikisi de yakın
birbirine
her ikisi de uzak
bir
olasılığa
karşı’dırlar

özdemir asaf / yuvarlağın köşeleri




>eylüle ağıt

Posted: September 2, 2010 in Uncategorized

>”bana söylemeyi değil, yazmayı öğretti hayat. söylenemiyorum bile sana….”

bazen öyle oluyor ki; yanı başımda her şey, ağzımdan çıkacak bir kelimeye bağlı. “evet” desem bile yeterli. Ama nafile, çıkmıyor. İçime yapışıyor sanki içimden geçenler. Bir su birikintisi gibi, atılan taşa zıplıyorum; bir-ikiii ve üç…. Ama bitti, gerisi sekmiyor.
gerisi gelmiyor cancağzım…
sabahları yola çıksam, kapının önünden geçsem mesela : “güzel kelimelerim vaaar, kelimeciii” diye bağırsam. sen pencereye çıksan, “söyle, dinliyorum” desen…
ben, kıyıya, oraya buraya yazdığım cümlelerden sana versem. yüzün gülse, yüzüm gülse….
sonra bir eylül akşamı….
eylül akşamı işte, beraber kelimeleri hecelesek…
“y a n ı n d a y ı m”