Archive for January, 2010
>
değerli dostlarım,

>http://video.mynet.com/albeymeta/Ajda-Pekkan-Her-Yerde-Kar-Var-1965/410494.swf
>
Öyle bir cemaat düşünelim ki kendi tekilliğimizde asla vazgeçemeyelim. Blanchot’ya göre aşıklar cemaati böyle bir cemaattir. Aşıklar yalnızdır. Bu yalnızlığı bir başkası deneyimleyemez. Kişi aşık olduğu insanla kaynaşamaz. Öteki’nin Aynı içinde eridiği birliği dışlar. “Bu, tutkunun imkandan kaçtığını hissetmek anlamına gelir, tutkuya yakalanmış olanların kendi güçlerinden, kararlarından ve hatta “arzu”larından kaçmaları demektir; ne yapabilecekleri şeyi ne de istedikleri şeyi göz önünde bulunduran bu kimseleri, kendilerine yabancı olan bu tuhaflığa ve birbirlerine dahi yabancı oldukları bir yakınlığa çeken bir tuhaflık vardır burada. Böylece, ölüm içlerine girmiş, aralarındaymış gibi sonsuza dek ayrı mıdırlar? Ne ayrıdırlar, ne de bölünmüş: Erişilmezdirler ve erişilmezin içinde sonsuz bir ilişki altındadırlar.” Başka hiç kimseyle paylaşılamayacak olan tekillik umudu vardır. Aşıklar, isteseler de istemeseler de, bu durumdan zevk alsalar da almasalar da, birbirlerine tesadüfen “çılgın aşk”la veya ölüm tutkusuyla bağlı olsalar da, aşıklar cemaatinin temel amacı toplumun tahribidir. Aşık olmak tasarlanamaz; rastlantısal, bir anda kurulan bir ilişkidir.
Bir kişi neden sevilebilirdir? Agamben’e göre de, kişi, öyle ya da böyle olduğu için değil; her ne ise o olduğu için sevilir. Bir insan, sarışın, ufak tefek.vb bir özelliğe sahip olduğu için sevilmez; tekilliği ihmal eden bir evrensel aşk söyleminin tatsızlığını da barındırmaz bu ilişki. Aşık, aşkını, tüm tamamlayanlarıyla, sadece öyle olduğu için ister.
* dostum s.’ye teşekkürler. ödevinden arakladım (:
>tükendik, alkollü masalarda bıraktık samimiyeti. içtenliğimizi sattık kurallı sohbetlere. herkes hanfendi herkes beyefendi. nazaket kuralları tamtakır. herkes saygılı, herkes sevecen…
>“yalnızlık alıp karşısına kendini,
öteki kendinlerle konuşmaktır.
bakışmaktır, öteki kendinlerle;
dövüşmektir.
kimi zaman da, öldürmektir
içlerinden sana en çok benzeyeni,
benzemiyor diye.
yalnızlık, öldürmektir.”
>Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire :
aydınlık, alabildiğine aydınlık… (n.hikmet/rubailer)
çok sevdiğim yazara yaklaştığım andı, h.a.t. ile buluşmamız. eryaman’dan araba ile aldık. heyecandan nefesimiz kesildi. o cümlelerin sahibi ile aynı arabadaydık. kokusu yayıldı romanların ortama. sonradan arkadaşımla onun kokusunu konuştuk. huzur kokuyordu, kitap kokuyordu, hüzün kokuyordu..bilemiyorum kimselerde olmayan bir koku.
Yagmurlardan rüzgarlardan hesap sor bu sokaklardan
Sevgilim…
>çarpan kapıların sesiyle irkiliyorum birbir. sabahı zor edip yollara düşüyorum. uzun bir yürüyüş.. tunalı’ya çıkan ara sokakları geçiyor, kuğulu parka varıyorum. bir an olsun ferahlıyor içim, yağmurdan tel tel olmuş saçlarıma dokunuyorum. banklar ıslak, oturamıyorum. kuğulara bakıyorum. suya bakıyorum. ağaçlara bakıyorum. yağmura bakıyorum. derin nefes alıyorum.