Archive for September, 2009

>lost control

Posted: September 27, 2009 in Uncategorized

>

Life has betrayed me once again,
I accept some things will never change.
I’ve let your tiny minds magnify my agony,
and it’s left me with a chem’cal dependency for sanity.

Yes, I am falling… how much longer till I hit the ground?
I can’t tell you why I’m breaking down.
Do you wonder why I prefer to be alone?
Have I really lost control?

I’m coming to an end,
I’ve realised what I could have been.
I can’t sleep so I take a breath and hide behind my bravest mask,
I admit I’ve lost control.

>eylül biterken…

Posted: September 26, 2009 in Uncategorized

>
Güneş giderken, ellerim üşürken ve deniz seyri hayali de yok olurken….

Daha sakinim evet, üç saatlik yerimde oturabilme rekorum var. Sınava az kaldı, çok çalıştığımı söyleyemesem de elimi kolumu sallayarak da gitmeyeceğim sınava. Biraz olsun içim rahat. Stres elimi yüzümü haritaya çevirdi. Elimden kayıp gidenleri izlemek istemiyorum sadece nedeni bu, yoksa hırs yaptığım falan yok. Ulaşmak istediğim bir yer falan yok, sadece ulaştıklarıma sahip çıkmak…

İş güç durumlarında rapor böyleyken, gündelik hayatta da öğrendiklerim; Umursamazlık daha iyi prim yapıyormuş, yaşımız geçmeden anladık velhasıl. Eğer, emek veriyorsan da oluyormuş bir şeyler, bu da gerçek. Formüller de pek tutmuyor, evdeki hesap ve çarşı tutmazı gibi. Su akıp yerini bulacak, bekliyoruz…
Geçip gidenleri düşündükçe sırtım ağrıyor. Sonraki hayatımıza hesap biçenler için bir de vicdan ortaya koyuluyor ya şaştığım en çok da bu oluyor. Tamam, duygusalız anladım. Ama her şeyde akıtsak ya bu gözyaşını?
En yakın arkadaşım için sevindiğim her şey uzağa düştü. Diğer uzağa düşenler gibi. Gönüller uzak olmasın ya diyoruz. Hayat işte…
Yılın bitmesine az kaldı, 9’ları sevmiyorum. Sevimsiz 99 gibi 09 da çok şeyi alıp götürdü. Üzerine güzel bir kar yağsa ve elimizde sıcak çikolatamızı yudumlasak. Birlikte…

Özledim.

>üşüdüm

Posted: September 24, 2009 in Uncategorized

>

>burun tiradı

Posted: September 21, 2009 in Uncategorized

>http://vimeo.com/moogaloop.swf?clip_id=5162483&server=vimeo.com&show_title=1&show_byline=1&show_portrait=0&color=&fullscreen=1

Cyrano De Bergerac – Burun Tiradı from Gokhan Yorgancigil on Vimeo.

>gündelik hayat

Posted: September 17, 2009 in Uncategorized

>vahim olan şu ki; o “yüce” düşlerin gündelik hayata düşüşü söz konusu. tutunamayan düşler diyebiliriz buna. kurduğun dünyanın gerçeklikle ilgisi açılırsa, mutsuzluk katsayın artıyor. (bu bir kişisel gelişim şeysi) yani buna yapmak istediklerin ile yaptıkların arasındaki fark diyebiliriz. geniş açılı bir pergel gibi elbet başbaşa veremeyeceğiz misal…

ütü yapmak örneğin; hep martin eder ile kurarım bağlarımı. yüce düşlere ulaşmada bir araç olabilir miydi? olsa idi martin neden parasızlığa tercih etti?
bir başka açıdan, yani para kazanmak için değil elbet ama sayılmayan gündelik hayat emeği. evin yapılan ütüleri. gece omuzlarıma ağırlığı çöktü. evde yapmayı sevdiğim işlerden olsa da zorunluluk hali ağırlığı artırıyor. ütü yapmayı bilmek meziyet, hele pantolon ütüsü. ona buna değil kendime tüm bunlar (mış) … pantolonumu ütülemesem?
tamam, durduğum yeri biraz oynatalım; yemek yapmak. yapmasam aç kalır mıyım? kalmam elbet zira yemek yapmak bir zevk aslında ama derdim zorunluluklarla. bilmem anlatabildim mi?
gündelik hayatta beni en çok yoran aslında zorunlu telefon konuşmaları. -alo alo? -şunu bunu onu rica edecektim. -pardon yanlış numara?- annem evde yok. -evet evet tüm sınavlara giriyorum enişte?!
zor vallahi…

>anne karnı huzuru

Posted: September 15, 2009 in Uncategorized

>http://video.google.com/googleplayer.swf?docid=1315721291632195865&hl=tr&fs=true

fırtına mı? eylül mü?

eriyor içimde bir şeyler, kopan kıyamete sakinim. Yüzümü döndüm bekliyorum,
zayıfladı umut bağlarım.
dindi çığlığım.
ah bir dokunsam….

>can

Posted: September 12, 2009 in Uncategorized

>O hiç bilmediğimiz yerden sesleniyorum sana; sonsuz ışık en nihayetinde hissettim. Aylardan, saatlerden sonra. Nasıl bir düşüştü, sürüncemeydi, uykuydu, uyanıklıktı anlatamam. İp üstünde yürüdüğüm günler, aşağı baksam başım döner diye yukarı bakmayı denedim. Yukarıda göremedim seni. Ses yoktu, ten yoktu, kelime yoktu. Yalnız suretin, suretimiz… Ona da fazla bakmaya korktum.


Ürperdim kaybedişi düşününce, düşmek değil kayıplar yaraladı beni. Kanayanlar değil kanamayanlar tuttu beni. Bulantı ve bunaltı halleri zihnimi örttü o kara toprakla. Kusamadım, içime akıttım hepsini. Çoğu zaman gereksiz koyverdim cümleleri ortalık yerde; senden bahsettim üstükapalı, bizden… karıştırdım, bulantıladım kimliğimi. Sonra, nerede ne zamandık? Unuttum.

Birileri geldi; konuştu, sustu, bekledi, istedi. Durgundum, sustum. İçimden gelmedi. İçimdeki can, gitmişti. Boş bakışlar, fiyakalı kahkahalar, sahte kokular duydum. Sahtelendim bir süre, ve yine o tiksinti… Hep üstümde, hep bende…

Beklemiyordum ne yalan söyleyeyeim ama geldin, ruhunla geldin, can getirdin eylüle… canlarımızın gittiği eylüle…

ve şimdi,
sadece, bir daha “gitme” diyebilirim…

>merhale

Posted: September 1, 2009 in Uncategorized

>özüm sana kanıyor
gitmeye meyledip
akıyor içine
o büyük çığlık
merhale
o yalvaran benlik
saatlere

geç be zaman
geç,
kayb-ı oluş…
ben de…