Archive for May, 2010

>ne olmak

Posted: May 30, 2010 in Uncategorized

>“ne olacagımı nerden bileyim, ben ki ne olduğumu bilmiyorum?
düşündügüm sey olmak mı? ama ben oyle cok sey olmayı dusunuyorum ki!
ve aynı sey olmayı dusunen oyle cok kısı var ki bu kadar cogu olamaz!
dahi mi? tam su anda
yuz binlerce beyin dahi oldugunu tasarlıyor benim gibi…”


-pessoa-

Advertisement

>anlamadan dinlemeden

Posted: May 29, 2010 in Uncategorized

>http://www.dailymotion.com/swf/video/x6hte8

>şiir avı – yürümek

Posted: May 29, 2010 in Uncategorized

>yıldırım türker takipçisi olmak içime ne denli siniyor bilemezsiniz… bir sonraki yazıyı heyecanla bekliyorum. acaba ne düşünüyor? ne yazacak diye…


yürümek” demiş yıldırım türker;
Bilge Karasu’nun böğründe tırnaklarıyla kendisini usul usul deşen hayvanı ile birlikte yürüyen ‘Bir Ortaçağ Abdalı’ geliyor aklıma. Yusuf Atılgan’ın benzersiz ‘flanneur’ünden; ‘Aylak Adam’dan çok mu farklıydı iklimi?

İkisinin de bir hedefi yoktu. Gerçek gezginler gibi sadece gezmek için, yürümek için yürüyordu ikisi de.
Basho’nun yürüyüşlerini yaşamaya çalışıyorum kimileyin. Diğer bütün haiku yazarlarının. ‘Şair yürüyüşü’. Her bir bitkinin, her bir canlının, her bir esintinin en derin kaydını düşürebilmek için. Şiir avı.”


sahiden sürekli yaptığımız ama gizemini farkına varmadığımız eylem.

hepimizin o uzun yürüyüşlere ihtiyacı var…

>hallerimi yazmaya geldim yeniden dostlarım. bilmezsiniz bu mayıs ayı hep başıma çoraplar örer, hem de nasıl? ayrıntıya girecek değilim lakin sevmek denilen en kutsal şeyin binbirtürlü hali beni uykusuz, beni gölgesiz bırakmaya devam ediyor.

hallerimi anlatamadım bu adamlara, en iyisi kendime anlatıp en azından rahatlayım. dostlarım;bilirsiniz birine aşık olmak demek aslında ziyadesiyle onda kendini bulmak, kendini aramak demek. bu nedenle aşk tehlikelidir, can yakıcıdır ve hayal kırıcıdır.
bir de tutku, haz, arzu üçlemesi vardır ki bunlar epey karışık. hani sevdiğine dokunmayı çok arzulamak, başka bir şey düşünememek belki tutkudur ama onu düşünmek bile hazdır. dediğim gibi yaşamak kadar karışıktır. ancak, anladığım o ki bu hissiyatı farklı yaşayanlar, beklentileri ve gördükleri, dolayısıyla düşündükleri farklı olduğu için asla birleşemezler. sadece bir kolyeden dağılan renkli renkli boncuklar gibi bakıverirler olana bitene. biri mavileri toplar misal biri yeşilleri. oysa kopmuştur, bir daha bir araya gelse bir aynısı olmaz…
hayatıma giren/girmeye çalışan adamlarla hep bu kolyeyi bir araya getirmeye çalıştık ama çok dağınıktı her şey. ben birlikte bu renkleri bir araya getirmeyi bile severken tek bir renge takılıp kaldılar onlar, ve de kolyenin kendisine…hayır, suçlamıyorum ama olmuyor işte…
belki de şöyle anlatmak gerekir, daha açıkça…
“efendime söyleyeyim” benim varoluş kaynağım, heyecanım bizatihi yazı denen eyleme dayanıyor. iletişimin içeriğinden biraz da bağımsız bu yazma/yazışma işi. beni hayata bağlayan, yazılı birkaç cümle, bir iki mısra, birkaç roman kahramanı ile iletişim. ben böyle varsayarak duygusal bir iletişime geçiyorum erkeklerle. ve elbette arzu bunun en önemli kısmı…
acaba şöyle mi desem?
“başlangıçta arzu yoktu, yazı vardı…”
ve böyle bitti sevdalarım, cümlesiz….
“Aşkı kitaplara soktukları iyi oldu, yoksa belki de başka yerde
yasayamayacaktı.” (faulkner)

>bir acayip duygu

Posted: May 23, 2010 in Uncategorized

>Mürdüm eriği
çiçek açmıştır.
— ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra —
Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
— fakat iyice ısınmadı daha —
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık…
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
sen Londra’da olsaydın
ben Tobruk’ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut…
Sevgilim,
ellerini koy dizlerine
— bileklerin kalın ve beyaz —
sol avucunu çevir :
gün ışığı avucunun içindedir
kayısı gibi…
Dünkü hava akınında ölenlerin
yüz kadarı beş yaşından aşağı,
yirmi dördü emzikte…
Sevgilim,
nar tanesinin rengine bayılırım
— nar tanesi, nur tanesi —
kavunda ıtrı severim
mayhoşluğu erikte ……….»

…….. yağmurlu bir gün
yemişlerden ve senden uzak
— daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var —
Bursa cezaevinde
acayip bir duyguya kapılarak
ve kahredici bir öfke içinde
inadıma yazıyorum bunları,
kendime ve sevgili insanlarıma inat.


nazım hikmet

>tövbe ettim gene bozuldu

Posted: May 22, 2010 in Uncategorized

>

http://www.dailymotion.com/swf/video/x6hmcm

tövbe ettim gene bozuldu….


mazaret uydurmaktan sıkıldım kendime. yapmayacaksam, ya da yapamayacaksam bırakıp gitme erdemini göstermeliyim. oysa neden bu kadar zor, ayakta durmak?

benim de iki elim, ayağım, zihnim var. yürüsem yürüyor, koşsam koşuyorum.
sınır çizgilerimi neden daralttım yine?

çevreme çizdiğim çizgilerde dolanıp duruyorum. başım döndü. nefes alamıyorum.

yok hikaye,

yok şiir

yok işte

>SIKINTI by umut sarıkaya

Posted: May 15, 2010 in Uncategorized

>

>
afili parçalar madde 60: (emrah serbes)

romanlarda anlattılar filmlerde öpüştüler. anneannemin fısıldadığı öyküler var bir de durağına hiç uğramamış otobüsler. başkaları sevişirken gıcırdayan yatak yaylarına kulak kabarttın mı hiç. apartman önlerinde çekirdek çitleyen çocuklara dikkat ettin mi. yüksek sesle konuşan alçakları dinledin mi yeterince. o zaman çoraplarını çıkar çünkü aynı saftayız.

anlatıla anlatıla yalama olmuş hatıralar var çok şükür. başka hatıraların arasına karışıp bambaşka hatıralara dönüşen hatıralar. ve hiç yaşanmamış hatıralar var bence en güzelleri. o zaman ellerini ceplerinden çıkar çünkü kahve söyledik.

gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri. rüyalarında kuruyan nehirlerden geliyorum. bir kaplumbağanın kalbiyle geliyorum. bir kaplumbağanın kalbini sökersen o kalp bir saat daha atar. bir dere elli sene sonra taşar bir telefon yüz yıl çalar. ne öğrendik bu aşktan: insan bir gün herkesi unutabilir. o zaman hayaletlere inan çünkü onlar hep dokunabilir.

>susalım- niye susalım- anılar mı dediniz? ne sesli bir vuruşma!

ya sonra?- bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra
gene mi, başladınız mı? peki şimdi kim var sırada
sakın haa!… biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza
yok deyin, çünkü biz…biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
edip c.

>dostum g.’a

Posted: May 8, 2010 in Uncategorized

>bir gece habersiz bize gel
merdivenler gıcırdamasın
öyle yorgunum ki sorma
sen halimden anlarsın…

sabahlara kadar oturup konusalim
kimse duymasin
mavi bir gokyuzumuz olsun,kanatlarimiz
dokunarak ucalim

insanlardan buz gibi sogudum
iste yalniz sen vardin
oyle halsizim ki hic sorma
anlarsin


c.kulebi