>“ne olacagımı nerden bileyim, ben ki ne olduğumu bilmiyorum?
düşündügüm sey olmak mı? ama ben oyle cok sey olmayı dusunuyorum ki!
ve aynı sey olmayı dusunen oyle cok kısı var ki bu kadar cogu olamaz!
dahi mi? tam su anda
yuz binlerce beyin dahi oldugunu tasarlıyor benim gibi…”
Archive for May, 2010
>yıldırım türker takipçisi olmak içime ne denli siniyor bilemezsiniz… bir sonraki yazıyı heyecanla bekliyorum. acaba ne düşünüyor? ne yazacak diye…
İkisinin de bir hedefi yoktu. Gerçek gezginler gibi sadece gezmek için, yürümek için yürüyordu ikisi de.
Basho’nun yürüyüşlerini yaşamaya çalışıyorum kimileyin. Diğer bütün haiku yazarlarının. ‘Şair yürüyüşü’. Her bir bitkinin, her bir canlının, her bir esintinin en derin kaydını düşürebilmek için. Şiir avı.”
>hallerimi yazmaya geldim yeniden dostlarım. bilmezsiniz bu mayıs ayı hep başıma çoraplar örer, hem de nasıl? ayrıntıya girecek değilim lakin sevmek denilen en kutsal şeyin binbirtürlü hali beni uykusuz, beni gölgesiz bırakmaya devam ediyor.
yasayamayacaktı.” (faulkner)
>Mürdüm eriği
çiçek açmıştır.
— ilkönce zerdali çiçek açar
mürdüm en sonra —
Sevgilim,
çimenin üzerine
diz üstü oturalım
karşı-be-karşı.
Hava lezzetli ve aydınlık
— fakat iyice ısınmadı daha —
çağlanın kabuğu
yemyeşil tüylüdür
henüz yumuşacık…
Bahtiyarız
yaşayabildiğimiz için.
Herhalde çoktan öldürülmüştük
sen Londra’da olsaydın
ben Tobruk’ta olsaydım, bir İngiliz şilebinde yahut…
Sevgilim,
ellerini koy dizlerine
— bileklerin kalın ve beyaz —
sol avucunu çevir :
gün ışığı avucunun içindedir
kayısı gibi…
Dünkü hava akınında ölenlerin
yüz kadarı beş yaşından aşağı,
yirmi dördü emzikte…
Sevgilim,
nar tanesinin rengine bayılırım
— nar tanesi, nur tanesi —
kavunda ıtrı severim
mayhoşluğu erikte ……….»
…….. yağmurlu bir gün
yemişlerden ve senden uzak
— daha bir tek ağaç bahar açmadı
kar yağması ihtimali bile var —
Bursa cezaevinde
acayip bir duyguya kapılarak
ve kahredici bir öfke içinde
inadıma yazıyorum bunları,
kendime ve sevgili insanlarıma inat.
>
http://www.dailymotion.com/swf/video/x6hmcm
tövbe ettim gene bozuldu….
>
afili parçalar madde 60: (emrah serbes)
romanlarda anlattılar filmlerde öpüştüler. anneannemin fısıldadığı öyküler var bir de durağına hiç uğramamış otobüsler. başkaları sevişirken gıcırdayan yatak yaylarına kulak kabarttın mı hiç. apartman önlerinde çekirdek çitleyen çocuklara dikkat ettin mi. yüksek sesle konuşan alçakları dinledin mi yeterince. o zaman çoraplarını çıkar çünkü aynı saftayız.
anlatıla anlatıla yalama olmuş hatıralar var çok şükür. başka hatıraların arasına karışıp bambaşka hatıralara dönüşen hatıralar. ve hiç yaşanmamış hatıralar var bence en güzelleri. o zaman ellerini ceplerinden çıkar çünkü kahve söyledik.
gitmek istemediğin şehirlerden geliyorum geceleri. rüyalarında kuruyan nehirlerden geliyorum. bir kaplumbağanın kalbiyle geliyorum. bir kaplumbağanın kalbini sökersen o kalp bir saat daha atar. bir dere elli sene sonra taşar bir telefon yüz yıl çalar. ne öğrendik bu aşktan: insan bir gün herkesi unutabilir. o zaman hayaletlere inan çünkü onlar hep dokunabilir.
>susalım- niye susalım- anılar mı dediniz? ne sesli bir vuruşma!
>bir gece habersiz bize gel
merdivenler gıcırdamasın
öyle yorgunum ki sorma
sen halimden anlarsın…
sabahlara kadar oturup konusalim
kimse duymasin
mavi bir gokyuzumuz olsun,kanatlarimiz
dokunarak ucalim
insanlardan buz gibi sogudum
iste yalniz sen vardin
oyle halsizim ki hic sorma
anlarsin