Archive for April, 2008

>akşamüstleri

Posted: April 29, 2008 in Uncategorized

>


Ve son bulmuştu günışığı
üzerimizdeki aydınlığın sözü
şehre vurmuştu yüzün
cana kıymış
yine güzün..


yeni bir sokağında Ankara’nın
Kale’den hüznü satın almış
hediye etmişti bir dilenciye
eli yüzü düzgün

mavi gömlekli ipince
üşüse belli etmez
sarılmış sımsıkı melale
son parasına bir renk
son sözüne zerdüştlük..

akşamüstleri satılıktı geceye
sabahtan ilanı verilmiş
alelacele,
lakin boynu bükük
nereye olsa gidecek
ya gündüze
ya ecele..


Advertisement

>bohemya

Posted: April 17, 2008 in Uncategorized

>

Ruhumu dinlediğimde çoğu zaman kaçışımdır “bohemya” ülkesi , kimbilir belki de tahayyülümdeki ütopyadır orası.Tembellik demek doğru değil ama bohemlik farklı bir dünya algısına ve yaşama pratiğine atıftır.
Nasıl tanımlamalı bilmem ama kelimenin aslı Fransızca’dan geliyor malumunuz; sokaklarda başıboş, gelecek kaygısı olmadan günü gününe yaşayan anlamına geliyor ( Fransızca cahilliğim fazlasına izin vermiyor , yanlış bilgi de olabilir)
Biraz da sanat ile ilgilenenlere bir yakıştırma olarak sunulan “bohem hayat tarzı” vardır ve daha çok küçük burjuva yaşantısına göndermedir çünkü bohemlik yapabilmek biraz da bunu gerektirir.


Bazılarının ruhunda vardır ama her şeye rağmen bohemlik ve “la bohemeeee” derken kendini bulur orada bir yerde : Bohemya ülkesinde!
Salına salına güne başlama ve sadece “güzel” olan “estetik” ya da “haz” olanla günü geçirmek diyebiliriz..hiçbir kaygı olmadan zamana demir atmadan uçsuz bucaksız bir okyanusta yolculuk eder gibi yaşamak mesela..
Hiç kaçmamam gerektiği günlerdeyim “biliyorum” ama yine de ve ısrarla “la bohemeee” diyorum..yolculuğa devam..


>güzel

Posted: April 16, 2008 in Uncategorized

>

sesini sevdi güzel,

sessizliğin sesindendi

güzün yazdan

cehennemin cennetten güzeldi..

güzel,

ağladığın yüreğindendi

güldüğün içinden

sevişin güzeldi..

kaçışındı güzel,

gelişin griydi renklerden

kalışın mavi

dokunuşun güzeldi..

gözyaşımdı güzel

vurdumduymazlıktı

akışı yanağıma

serzenişi hain,

vefan güzeldi

ey hüzün!

-yine döndün bana-

>büyük şehir hayal-sizliği

Posted: April 12, 2008 in Uncategorized

>

Büyükşehirde yani Başkent’te yaşamak her bakımdan güzeldir; imkanlara kolay ulaşım, hizmet sektörünün gelişmiş olması ve sosyo-kültürel faaliyetlere katılmak gibi “kentli” olabilmenin verebileceği tüm ayrıcalıklara sahipsinizdir. Fim festivalleri, konserler, tiyatro ve türlü sanatsal etkinlikler genelde büyük metropollerde sizi doyuracak kadar çeşitli ve yoğundur.

Yine de “kentli” olarak çoğu zaman yakınırız eksikliklere ve hep daha fazlası vardır tahayyülümüzde, olmalıdır da..


Oysa taşrada tüm bunlardan yoksun, kendi kendine yeten ve taşra kültürünü yeniden üreten bir toplumsal pratik yaşanmaktadır. Küreselleşme ve bilgi çağı da olsa taşranın kente özgül yanı korumacılıkla devam etmektedir. Kentli yaşama bir nebze öykünmeyle birlikte taşranın “doğallığı” şehrin hayalsizliğine belki de tercih edilmektedir.

Taşrada hiç yaşamadım, var olduğumdan beri büyükşehrin hayal-sizliği ile yaşamaktayım. Taşraya dair gözlemlerim genelde okuduklarımdan oluşmak ile birlikte kısa sürelerle de olsa küçük yerlerde yaşama imkanı bulduğum zamanlara aittir.. Bir kere, teknolojik ve kültürel imkansızlıklar taşrada size bir anda dünyanın bilgisinden koparan bir yaşama davet eder. Her yer böyle olmasa da büyük şehirlere uzak ilçeler ve köylerde bu durum genel geçerdir.

Kimilerine göre oldukça kısa sayılsa da Çanakkale, Bayramiç’e ziyaretlerimde geçirdiğim günlere dair gözlemlerimden faydalanarak taşra hayali ve büyükşehir hayal-sizliği ikilemi üzerinden bir kaç değinide bulunacağım. Taşralıları kentliden ayıran en önemli özellik kentli nüvelerini içinde taşısa da geleneksel ve doğaya beğımlı toplumsal pratiklerin yaşamasıdır. Geleneksel dedim ama, bölgelere göre bu cemaat ilişki biçimi değişse de, Trakya ve Ege de durum hemen hemen birbirine benzerdir; gelişmeye adabte yani yeniliklere açık ve korumacı anlayış daha esnek diyebiliriz. Doğaya bağımlı olma ve doğa ile iç içe olma durumu ise, taşradaki insanı kentliden ayıran diğer önemli özellik; doğanın kanunlarını iyi bilmek ve belki de gerçek iktidarı içinde hissettiren / güç veren bir halet-i ruhiyeye sahip olmak. Kentte kendini var eden biri olarak kuşkusuz bu gözlem eksik belki de kökten hatalı olabilir. Ancak orada yaşayan insanların daha az gergin hallerinde bol oksijenin etkisini yadsımamak gerekli.

Hayal ve hayalsizlik üzerine yazmaya başlamıştım, devam edeyim: Büyükşehirde her şeye ulaşabilme imkanı ve bir yandan da ulaşamama şizofrenliği kanımca büyük şehrrin hayal-sizlik hastalığıdır. Hani iktisadın gözümüze soktuğu paradigma var ya “ihtiyaçlar sonsuz ve kaynaklar kıt” işte tam da bu hastalıktan bahsediyorum.

Ulaşabilme ve ulaştığın anda tüketebilme becerisine sahip bir kentli ruhuna eklemlenmiş, ulaşamadıklarına da bir süre sonra içselleştirilmiş bir “normallik” durumunu yeniden üretebilme yetisi de cabası. Bu iki durum matematiksel olarak toplama, çıkarma, çarpma ya da bölme işlemleriyle her şekilde yan yana gelse bilimsel olarak da ispatlanabilen bir “hayal-sizlik” söz konusu.
Taşraya bir özen durumu ile dile getirmesem de, en azından orada var olan “kentli” olabilme hayali bile buradaki hastalığa tercih edilir olsa gerek. İnsanoğlu maddiyat ve maneviyatını devam ettirmek zorunda, ancak “madde” üzerine inşa edilen “maneviyat” kuşkusuz bir huzursuzluk halidir; mutsuz yüzler, asık suratlar ve şehrin gürültüsüne eklenen çelik yığınlarının gergin kornaları…Bu durum, yirmi birinci yüzyıl insanının en büyük hastalığıdır; tüketme, normalleştirme içselleştirme ve en sonunda yabancılaşma…

Başa dönelim, düşlediğim çok şey var geleceğe dair bir kentli olarak ancak, bir taşralı gibi “kente kaçma hayali” nin zıttı “taşraya kaçma hayali” bile kuramaz durumdayım, ekonomik ve sosyo- kültürel bağımlıklıklarım ve “hastalığım” nedeniyle..

Ve acil tedavi yöntemlerine ihtiyacımız olduğu kanısındayım.


İşte tam bu düşsüzlük noktasında bir ada düşlüyorum bazen, belli belirsiz;

otomobillerin olmadığı, kırmızı renk motoruma “kadın” olsam da trafikte sıkıştırılma korkum olmadan binebildiğim ve tek gürültünün sokaklardaki çocukların sesleri olduğu…

Hayal-siz hayallere devam, bir kent ve kent-li olma yolunda..

>hastalık

Posted: April 10, 2008 in Uncategorized

>yanılsamaydı
“yeniden doğuşu”
hayallerin,
yeniden doğurdu
küreselliğin ebeliğinde
muğlaklığı ile gelen
post-gerçekliği

engizisiyondan kurtulan
aklın kaçtğı,
panaptikon ülkesin
sen şimdi;
mekanı ve zamanı olmayan
zavallı “aydınlanmanın” torunu..